Beyin göçü klişesinde hala bıkmadınız mı?
İlk kez İstanbul’un fethinde karşılaştığımız beyin göçü sorunu Cumhuriyetimizi de 1960 ve 2000'lerde yokladı. Şu sıralar yine gündemde.
Her yazımda söylüyorum; Gidebilen gitsin. Medeniyet görsün, know-how edinsin, lobiciliğimizi yapsın. Hem memleketimizin ve insanımızın güzelliğini biraz daha anlamış olur. Mayası sağlam olanın, Kuzey Kutbu’ndan da faydası olur. Günün birinde elleri dolu olarak memleketine döner zaten.
Beyin göçünün, düşünülenin aksine; teknoloji transferi, döviz kazandırma, demokrasinin gelişimi ve daha birçok kazanımı vardır. Transistörü Amerikalılar bulmuştur ama ondan radyo üreten o sıralarda ABD’de bulunup ülkelerine dönen Japonlar olmuştur.
Bizim için tıp kritiktir, kaynak planlamamız doğru yapıldığı sürece sorun olmayacaktır.
Beyin göçü kavramı zamanla “yetişmiş” insana evrildi, özü bilim insanıdır aslında. Tıpkı Justinianus Platon Akademisi’ni kapattıktan sonra Harran’a sığınanlar gibi.
Gönül isterdi ki bu tartışmaları yaşamayalım, ama Türkiye yükseliyor ve sancı çekmeden, acı çekmeden bir şey olacağı yok. Hele bizim için hiç yok.
Bizim, bu noktada, beyin derken, know-how’a ihtiyacımız var. Bize elimizde olmayanlardan lazım.
“İlim Çin’de de olsa ona talip olun.”